31 Ocak 2013 Perşembe

Beterin beteri

Aylin yoldan geçen bir taksiyi elini kaldırarak durdurdu. Bindiği taksinin şoförüne gideceği yeri söyledikten sonra düşüncelere daldı. Hayatın çok kısa olduğunu düşünüyordu. Birkaç dakika önce doktorun muayenehanesinden çıkmıştı. Doktor, Aylin'e o güne kadar aldığı en kötü haberi vermişti. Meme kanseriydi. Önünde sonucu belli olmayan uzun ve zahmetli bir tedavi süreci vardı. Erken teşhis konulmuştu, kurtulma ümidi vardı. Fakat insanoğlu her zaman en kötüsünü düşünüyordu. 23 yaşındaydı. Daha çok gençti. Hep önünde uzun bir hayat olduğunu düşünmüş, düşlerini ertelemişti. Şimdi de tedavi yüzünden hayallerinden uzak kalacak, belki de o hayalleri gerçekleştiremeden ölecekti. Taksi şoförü dikiz aynasından Aylin'e bakarken genç kadın gözünde yaşlarla dışarıyı seyrediyordu.

Taksi şoförü Tuncay bir süre dikiz aynasından Aylin'e bakıp neden ağladığını merak ettikten sonra kendi düşüncelerine daldı. Kullandığı taksinin kredi borcu bitmek bilmiyordu. Kazandığı paranın çoğu krediye gidiyor, ailesine hiçbir şey kalmıyordu. 2 çocuğunu güçlükle okutmaya çalışıyor, bir istekleri olduğunda alamamanın ezikliğini yaşıyordu. Üstelik karısı yine hamileydi. Zaten kıt kanaat geçinirken üçüncü çocuğa nasıl bakacağını bilemiyordu. İçinden "Kurtuluşum ya şans oyunlarında ya da banka soymakta" diye geçiriyordu. Düşüncelerine o kadar gömülmüştü ki yanından geçen ambulansı fark etmedi bile.

Ambulansta bulunan Ayşe gözyaşı içindeydi. Yanındaki sağlık görevlileri oğlu Fikret'i hayatta tutmaya çalışıyordu. 3 yaşındaki Fikret 4. kattaki evlerinde pencerenin yanındaki koltuğun üzerinde oynarken dengesini kaybedip aşağı düşmüştü. Bilinci kapalı, nabzı zayıf olan Fikret ölümle pençeleşiyordu. Ayşe ise oğlu olmadan yaşayamayacağını düşünüyordu. Fikret'in sevimliliği, neşesi, ilk adımları, Ayşe'ye "Anneciğim" diye seslenmesi aklından çıkmıyordu. Ambulans hastanenin 'Acil' kapısının önünde durduğunda hala düşüncelerinden kurtulamamıştı. Sağlık görevlileri sedyeye aldıkları Fikret'i hızla ameliyathaneye götürürken yanlarından geçen hastabakıcı Hasan sigara içmek için hastanenin dışına çıktı.

Hasan sigarasını yakarken aklında hastanede yaşadığı sıkıntılar vardı. Kandisini adeta modern zaman kölesi gibi kullanıyorlardı. 15 saat çalışıyor, haftada 2 gün nöbete kalıyor buna rağmen 3 kuruş maaş alıyordu. Yaşadığı sıkıntılara dayanamaz hale gelmişti. Çekip gitmek istiyor fakat işsiz kalırsa ne yapacağını bilemiyordu. Dünyadaki en şanssız adamın kendisi olduğunu düşünürken yanından geçen Fatih'e dönüp bakmadı bile.

Başı önünde dalgın dalgın yürüyen Fatih nereye gittiğinin farkında bile değildi. 14 ay önce evlendiği karısı boşanma davası açmıştı. Oysa evlenirken beraber mutlu olacaklarını, birlikte yaşlanacaklarını hayal etmişlerdi. Fakat evlilik düşledikleri gibi olmamış, birbirlerinden çok farklı olduklarını anlamışlardı. Evde her akşam kavga eksik olmuyordu. Yine de Fatih, karısından vazgeçmek istemiyordu. Karısını canından çok seviyordu. Bu düşünce aklından geçerken bir köprünün üzerinde olduğunu fark etti. Zaten yaşamanın anlamı kalmamıştı. Hemen köprünün korkuluğunun üzerine çıktı. Çevredekilerin ihbarı üzerine kısa sürede olay yerine polisler geldi. Polislerden biri köprünün korkuluğuna çıkıp uzun süre Fatih ile sohbet ederek onu sonunda intihardan vazgeçirdi. Diğer polisler Fatih'i polis merkezine götürürken intiharı önleyen Koray da dalgın dalgın kendi aracına bindi.


Otomobilini hareket ettirip yola çıkan Koray'ın aklında iş arkadaşı Hüseyin vardı. 3 gün önce bir bankayı soymaya çalışan hırsızlara karşı operasyon düzenlemişlerdi. Bankanın kapısında çatışma çıkmış, kurşunlardan biri Koray'a isabet edecekken Hüseyin atlayıp kendini siper etmişti. Kurşun Hüseyin'in boynundan girip çıkmış, polis olay yerinde hayatını kaybetmişti. Koray, Hüseyin'in ölümünden kendini sorumlu tutuyordu. Daha dikkatli olsaydı, daha iyi siper alsaydı, hırsızların kurşununa kolayca hedef olmasaydı belki de Hüseyin hayatta olacaktı. Bu vicdan azabıyla yaşayamayacağını düşünürken evinin önüne geldi. Aracından inen Koray apartmana girerken üst kattaki komşusunun oğlu Sedat da dışarı çıkıyordu.

Sedat yanından geçtiği Koray'a aldırmadan yoluna devam etti. Aklında okulu vardı. Dersleri çok kötüydü. Ne kadar çalışırsa çalışsın içinden gelmediği için derslerini öğrenemiyor ve sınavlarda zayıf alıyordu. Laftan anlamayan ve çok sert bir adam olan babasının bu durumu öğrenmesinden çok korkuyordu. Eğer babası öğrenirse kendisini dayaktan öldürürdü. Derslerini düzeltmek için ne yapacağını düşünürken yanından geçen minibüsü durdurdu. Minibüste tek kişilik boş yer vardı. Oraya otururken yanındakine dikkat etmedi bile.

Sedat'ın yanında oturan Alihan'ın ise içi içine sığmıyordu. Yıllardır aşık olduğu, hayalini kurduğu Pınar'ı sonunda ikna etmişti. Sevgilisiyle önünde mutlu, huzurlu ve aşk dolu uzun yıllar vardı. Ayakları yere değmiyor, bulutların üzerinde uçuyordu. "İşte hayat şimdi başlıyor" diye düşünüyor, yaşamın tadını çıkarmanın planlarını yapıyordu. Tüm sıkıntılara rağmen hayat çok güzeldi.