Hasan dizüstü bilgisayarını
kucağına alıp yatağının üzerine oturdu. Arkadaşından duyduğu bir internet
sitesini kontrol etmek istiyordu. Sırtını yatağın kenarındaki pencereye dayayıp
internet sayfasının adres çubuğuna www.kacdakikankaldi.com
yazdı. Kısa bir süre içinde karşısında siyah bir ekran belirdi. Ekranda kırmızı
ve büyük puntolarla yazılmış tek bir soru vardı: Gerçekten bilmek istiyor
musun? Sorunun hemen altında da “Evet” ve “Hayır” olmak üzere iki buton
bulunuyordu. Hasan bir süre düşündükten sonra “Evet” butonunu tıkladı.
Karşısına pek çok
sorunun olduğu bir form sayfası çıktı. Formun üzerinde eğer gerçeği öğrenmek istiyorsa
tüm soruları eksiksiz ve doğru olarak cevaplaması gerektiği yazıyordu. Hasan
formu doldurmaya başladı.
Adınız: Hasan Aslan
Doğum Tarihiniz: 17
Temmuz 1990
Mesleğiniz: Öğrenci
Ailenizde kanser,
şeker gibi kalıtımsal olabilecek hastalıkları taşıyan var mı?: Yok
Ailenizde intihar eden
var mı?: Yok
Hiç intihar etmeyi
düşündünüz mü?: Hayır
Ailenizde psikolojik
sorunlar yaşayan var mı?: Yok
Sizin psikolojik
sorunlarınız var mı?: Yok
Stres altında
mısınız?:
Hasan bu soruya
gelince 1 hafta sonra başlayacak finalleri düşündü. Son sınıftaydı ve tek bir dersten
bile kalsa okulu uzayacaktı. Ya da en azından yaz okuluna gitmek zorunda kalacak
ve bütün tatili ziyan olacaktı. Hasan hiç tereddüt etmeden soruya “Evet”
cevabını verdi. Sorular devam ediyordu.
Ailenizle sorunlar
yaşıyor musunuz?: Hayır
Paraşütle atlamak gibi
macera sporlarından hoşlanır mısınız?: Hayır
Sigara içiyor
musunuz?: Evet
Sık sık içki içer
misiniz?: Hayır
Uyuşturucu kullanıyor
musunuz?: Hayır
Sık sık yolculuklara çıkar
mısınız?:
Hasan, İstanbul’da
okuyordu. Ailesi ise Kütahya’da yaşıyordu. Sevgilisi de Kütahya’daydı. Hasan bu
yüzden 2-3 haftada bir Kütahya’ya gidiyordu. Soruya “Evet” diye cevap verdi. Sorular
sona ermişti. Hasan formun altındaki onay butonunu tıkladı.
Karşısına
kumarhanelerdeki kol makineleri gibi hızla dönen rakamlardan oluşan bir ekran
çıktı. Sekiz haneli rakamın ilki sıfırda durdu. Kısa süre içinde ikincisi de
sıfırda durdu. Onu üçüncü ve dördüncü izledi. Beşincisi de sıfırda durunca
Hasan pencereye sırtını iyice dayadı. Bilgisayarı açmadan önce küçük bir hesap
yapmıştı. Günde 1440 dakika vardı. Geriye ise sadece 3 hane kalmıştı. Bu
durumda 1 gün içinde ölecekti. Tüyleri diken diken oldu. Bu sırada altıncı hane
de sıfırda durdu. Yedincisi de sıfırda durduğu zaman Hasan iyice korkmaya
başladı. Sekizincisi bir süre daha döndü ve ikide durdu.
Hasan’ın yüzündeki
korku ifadesi yerini önce rahatlamaya, sonra da gülümsemeye bıraktı. “Vay
canına. Gerçekten korkunçmuş. Kendimi bu kadar kaptırdığıma inanamıyorum. Evin
içinde, oturduğum yatağın üzerinde ne olabilir ki!” dedi. Bu sırada sırtını
yasladığı pencereden dışarı baksa bu kadar kesin konuşmazdı.
Hasan’ın
bilgisayarındaki iki rakamı bir dönüş daha yapıp yerini bire bırakırken evinden
100 metre
ötedeki benzin istasyonuna son model bir BMW 7.40 yanaşıyordu. BMW’nin direksiyonunda
ise Kamil Çekik oturuyordu. Çocukluğunda herkes onunla “Çekik Kamil” diye alay
ettiği için hiç arkadaşı olmamıştı. Bu yüzden daha o yıllarda ‘büyük adam’
olmayı kafasına koymuştu. Böylece kendisiyle dalga geçenlere “Siz benimle alay
ediyordunuz. Ama hiçbiriniz bir bok olamazken Çekik Kamil para içinde yüzüyor”
diyebilecekti. Daha küçük bir çocukken bile ‘büyük adam’ olmanın çalışmaktan
geçtiğini biliyordu. Bu yüzden kendini derslerine vermişti. İlk ve ortaokul
yıllarında yaşıtları top, lise yılarında ise kız peşinde koşarken o kendini
derslerine adamıştı. Zaten dış görünüşü kızların ilgisini çekmekten çok uzaktı.
Böylece hayal kırıklığı yaşamaktan da uzak durmuş oluyordu. Yıllarca çalışmış,
üniversite dahil bütün okulları birincilikle bitirmişti. Üniversiteden sonra
bir muhasebe bürosunda işe girmişti. Kısa süre içinde yükselmeyi ve sonunda
kendi muhasebe bürosunu açmayı planlıyordu. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı.
Yıllarca yerinde sayan Kamil, üç kuruşluk maaşla geçinmeye çalışıyordu. Bu
şekilde hayallerine ulaşamayacağını anlayınca müşterilerin hesabından küçük
miktarda para tırtıklamaya başladı. Bu işte yıllardır çalışmanın verdiği deneyimle
geride hiç iz bırakmıyordu. Bir süre sonra tırtıklamak Kamil’e yetmedi.
Müşterilerinin hesaplarındaki parayı günlük repoya yatırıp gelen karı cebe
atmaya başladı. Yatırdığı para çok yüksek olduğu için, kazancı da bir hayli
iyiydi. Birkaç ay içinde Kamil, İstanbul gece hayatının tanınan simalarından olmuştu.
Dağıttığı bahşişler sayesinde gittiği her yerde saygı görüyordu. Yıllarca
parayı saplantı haline getirmişti. Şimdi de ona kavuşmuş ve artık tadını
çıkarmaya başlamıştı. Fakat parayla birlikte gelen güç, görgüsüzlüğü de
beraberinde getirmişti. Şimdi de sırf yanındaki 22 yaşındaki çıtıra hava atmak
için gidecekleri yer neredeyse iki adımlık mesafede olmasına rağmen benzin
istasyonundaki pompacı çocuğa “Depoyu doldur” demişti.
Yanındaki 22 yaşındaki
çıtır bir sarışın güzeliydi. Adı Asiye’ydi. Soyadını hiç söylememiş, Kamil de
sorma gereği duymamıştı. Ne de olsa 1 hafta içinde yerini başkasına bırakacaktı.
Yıllarca kızlarla ilgilenmemenin, ilgilendiğinde ise sürekli reddedilmenin
acısını çıkarıyordu. İstanbul gecelerinde adı duyulmaya başladığından beri 2-3
haftada bir sevgili değiştiriyordu. Bu da paranın getirdiği bir başka güzellikti.
Evet, Asiye sarışındı.
Ve evet, genel kanı sarışınların aptal olduğuydu. Ama aptal bir sarışın bile
iki adımlık mesafe için full depo benzine ihtiyaç olmadığını bilirdi. Kamil’in
amacı gözünü kırpmadan para harcayabileceğini göstermekti.
Kamil ağzında sigarası
BMW’den inerken pompacı çocuğa aşağılayan gözlerle bakıyordu. Bu da yeni
kazandığı bir huydu. Kendisinden az para kazanan herkes onun için aşağılık
kişilerdi. Sırf hakaret etmek amacıyla ağzındaki sigarayı pompacı çocuğun ayağına
doğru fırlattı. Sonra da yakıtın fiyatını ödemek için benzin istasyonunun
mağaza bölümüne girdi.
Pompacı çocuk Şakir,
Kamil gibilerden nefret ediyordu. Şakir’e göre hepsi görgüsüz pezevengin
tekiydi. Şakir, mağazanın içine bakar ve Kamil’e içinden bildiği bütün
küfürleri ederken BMW’nin deposu doldu. Fakat Şakir durumu ancak taşan benzin
pantolonuna doğru fışkırınca fark etti. Ama çok geç kalmıştı. Ayağının
dibindeki halen sönmemiş sigaranın üzerine düşen benzin bir anda alev aldı.
Alevler benzini takip ederek hızla BMW’nin deposuna ulaştı. BMW büyük bir
gürültüyle havaya uçtu. Patlamanın etkisiyle benzin istasyonundaki bütün pompalar
birer birer infilak etti.
Ertesi gün gazeteler
korkunç faciadan bahsederken 6 kişinin öldüğünü yazıyordu: İstanbul gecelerinin
tanınmış ismi Kamil Çekik, sevgilisi Asiye (soyadını kimse bilmiyordu), 2 pompacı
çocuk (Şakir, BMW patladığı anda küle dönmüştü), benzin istasyonunun
mağazasında kasiyerlik yapan kız ve istasyonun muhasebe işlerine bakan Fikret
Gündüz.
Ama bütün gazeteler
yanılıyordu. Patlamanın etkisiyle Hasan’ın odasındaki pencere tuzla buz
olmuştu. Pencere içeriye doğru patlarken büyükçe bir cam parçası Hasan’ın
ensesinden girmiş, bütün gırtlağını parçalayarak boynun yüzde 95’ini kesip
yoluna devam etmiş ve ön taraftan çıkmıştı. Anında ölen Hasan’ın kafası küçük
bir deri parçasının tuttuğu sol tarafına doğru yatmış, zamanla deri parçası
kafanın ağırlığını taşıyamamış ve yırtılmıştı. Hasan’ın kafası yerde iki tur attıktan
sonra boynunun üzerinde durmuştu. Yüzünde halen bilgisayar ekranına bakarkenki
gülümseyen ifade vardı.
Hasan’ın cesedini
memleketinden dönen ev arkadaşı 2 gün sonra bulmuştu. Kafası yerde, vücudu ise
halen yatağın üzerinde oturur vaziyetteydi. Elektriğe bağlı olduğu için hala
açık olan kucağındaki bilgisayarın ekranında ise sadece 00000000 yazıyordu.