27 Ağustos 2013 Salı

Yeniden çevrim

Gişede iş yapan ya da zamanla kült haline gelen pek çok filmin başına aynı şey gelir. Bir yapımcı ve yönetmen çıkar ve filmi yeniden çekmeye karar verir. Bunun pek çok iyi örneği olduğu gibi zaman zaman felaket derecesinde kötü örneklere de rastlanır. Bunların içinde 'Titanic' gibi bol Oscarlı örnekler de vardır, 'Dünyanın Durduğu Gün' ya da Jessica Alba'nın 'Göz' filmi gibi kötüden de kötü ürünler de.

Yeniden çevrimlerin özelliği hikaye ve karakterler aynı tutulurken senaryonun değişmesidir. Buna en iyi örnek ise 'Evil Dead'dir. Sam Raimi'nin yönettiği 1981 yapımı film klasikler arasına girmişti. Fakat bu yıl (2013) gösterime giren yeniden çevrimi hikayedeki bütün esprileri çıkarıp klasiği sadece kan gölünden oluşan bir film haline getirmişti. Yönetmen Gus Van Sant, Hitchcok'un meşhur 'Sapık' filmini yeniden çevirirken ise neredeyse her sahneyi aynen tekrarlamıştır.

Şimdi "Bu kadar gereksiz bilgiye ne gerek var?" diyeceksiniz. Bir yeniden çevrimle karşı karşıyayız da ondan. Hani "Ben bu filmi seyretmiştim" denir ya, bu filmi hem seyrettik hem de seyretmedik. Aynı hikaye farklı bir versiyonla karşımızda. Kurgu ve oyuncular farklı. İsterseniz önce ilk filmi bir inceleyelim...

Hikayemiz 2003 yılında geçiyor. Amerika Dışişleri Bakanı Colin Powell çıkıp Irak'ta kimyasal silah olduğunu ve bu duruma müsaade etmeyeceklerini açıklar. Nitekim kısa sürede ABD, Irak'a operasyona başlar. Bu arada 1991 Körfez Savaşı'nda "Bir koyup 3 alacağız" diyerek topraklarını Amerikan askerine açıp savaştan en zararlı çıkan ülke olan Türkiye yine akıllanmayarak Amerikan askerinin Türk topraklarını kullanması için tezkere çıkarmaya çalışır. Neyse ki AKP hükümetinin acemilik dönemine gelen tezkere Meclis'ten döner de Türkiye'nin eli kana bulanmamış olur. Yıllarca süren savaş, 66 bini sivil 109 bin Iraklı'nın ölmesi ve Saddam'ın devrilip idam edilmesinden (bu arada milyonlarca varil petrolün ABD'nin eline geçnmesinden) sonra Amerika'nın 'kimyasal silah' dediğinin içi boş 2 kamyon olduğu ortaya çıkar.

Yeniden çevrim ise 2013'te geçiyor. Bu sefer senaryo biraz daha derin ve daha geniş çaplı. Ortadoğu'daki petrolün peşinde olan Amerika bu kez tek bir ülkeye değil tüm bölgeye müdahale etmeye karar verir. Tunus'ta başlayan ayaklanma bir anda 'Arap Baharı' adıyla tüm bölgeye yayılır. Tunus lideri ülkeden kaçar, Libya lideri öldürülür, Mısır lideri hapse atılır. Fakat planlar bir noktada bozulur. Mısır liderinin yerine 'atanan' adam istenen performansı vermez. Aynı tezgah yeniden düzenlenir ve bu kez yeni lider hapse atılıp eski lider serbest bırakılır. Fakar bu plana direnen bir isim vardır. Ülkesinde 2.5 yıldır iç savaş sürmesine rağmen ne gücünden bir şey kaybetmiştir ne de gideceğe benzemektedir.


İşte burada hikayenin yeniden çevrim olduğunu ortaya çıkaran olay yaşanır. Bir anda kimyasal silahlar ortaya çıkar. Başkent yakınlarında çoğu çocuk 1300 kişi kimyasal silahla öldürülür. Hem de Birleşmiş Milletler denetçilerinin ülkede olduğu sırada. Pek çok kişi aslında faili meçhul olan saldırının faili belliymiş gibi yapar. Yeniden savaş baltaları ortaya çıkar. Başta Amerika, arkasında yardakçıları saldırı planları hazırlamaya başlar. Türkiye'de ise yine tezkere talebi yaşanır...

Senaryonun sonu henüz yazılmadı, hikayenin nasıl biteceği henüz meçhul ama kurgu bu...

Bu arada, senaryo demişken buyrun size Financial Times gazetesinde KN Al-Sabah imzasıyla yayınlanmış bir yazı...


İran, Esad'ı destekliyor. Körfez ülkeleri Esad'a, Esad ise Müslüman Kardeşler'e karşı. Müslüman Kardeşler ve Obama, General Sisi karşıtı. Ama Körfez ülkeleri Sisi yanlısı, yani Müslüman Kardeşler'e karşılar. İran ise Hamas yanlısı ancak Hamas, Müslüman Kardeşler'i destekliyor. Obama da Müslüman Kardeşler'i desteklemesine rağmen Hamas, ABD karşıtı. Körfez ülkeleri Amerikan yanlısı. Ne var ki Türkiye, Esad'a karşı Körfez ülkelerinin yanında. Bununla birlikte Türkiye, General Sisi'ye karşı duran Müslüman Kardeşler'in yanında. General Sisi ise Körfez ülkeleri tarafından destekleniyor. Ortadoğu'ya hoşgeldiniz, iyi günler...

Bu senaryodan bırakın filmi 1476 bölümlük pembe dizi çıkar!

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Ne iyi ettin de geldin

"O kadar oldu mu sen olalı/O kadar büyüdün mü" der Barış Manço bir şarkısında. Sahiden o kadar oldu mu sen olalı? Daha dün gibi seni ilk kucağıma alışım. Dün gibi seni ilk koklayışım. 1 yıl önce girdin hayatımıza. (Benim için biraz maceralı bir gün olmuştu...) 5 gün sonra doğum günüm olduğu düşünülürse aldığım, alacağım en güzel hediyeydin sen. Yüzüne ilk bakışımı unutamam. Şişmiş ve mosmor bir surat vardı karşımda. Ama benim için dünyanın en güzel bebeğiydin. Hayatımda bu kadar mutlu olduğum başka bir an hatırlamıyorum. Bana bu mutluluğu tattırdığın için teşekkürler kızım.

 Bu fotoğrafı sen daha 20 dakikalıkken çekmiştim. Hala daha sık sık bu fotoğrafı açıp uzun uzun bakarım. Baştan ayağa pembeler içinde buruşuk bir surattan daha fazlası var bu fotoğrafta benim için. Benim için bu fotoğrafta mutluluk var, sevgi var, aşk var... Benim için bu fotoğrafta yaşayabileceğim en güzel duygu; babalık duygusu var.

1 yıl oldu sen hayatımıza gireli. Ne çok şey değişti hayatımızda. Uykusuz geceler, dinlenmeden uyanmalar, bitmeyen yorgunluklar... Bir o kadar da mutluluk, neşe, gülümseme, hatta kahkaha ve sevgi... Sen o güzel gözlerinle, kocaman gülümsemenle, daha konuşamamana rağmen hiç bitmeyen gevezeliklerinle hayatımıza renk getirdin. Hoşgeldin.

1 yılda ne çok şey yaşadık seninle. 3 aylık normal bebekler yerinden kımıldamazken senin kendini kanepeden atmandan mı bahsetmeliyim yoksa daha yürüyemediğin halde neredeyse omzuna gelen çitleri aşıp kendini aşağı bırakmandan mı? Sayende yüksekten düşme konusunda uzmanlaştık kızım, artık bütün semptomları biliyoruz.

İlk banyonu mu anlatmalıyım, yoksa büyüdükçe anne ve babana geliştirdiğin tutkudan mı? Akşam eve geldiğimde peşimi bırakmamana bayılıyorum. Bilgisayar başında karşıma geçip kameradan beni görünce gülümsemene ve el sallamana bitiyorum. Kendi kendine söylediğin ve arka arkaya tekrarladığın "Bababa" hecelerini üzerime alınıyorum. Karşıma geçip kollarını kaldırarak "Beni kucağına al" demek istemeni çok seviyorum. Hepsinden ötesi SENİ ÇOK SEVİYORUM.





İşte bu güzel kız benim kızım, benim hayatım, benim her şeyim. Yanağına öpücük kondurmaya doyamıyorum bu kızın, sarılmaya, sevmeye doyamıyorum.  Ve soruyorum: Kimin böyle güzel kızı var?

Bugün (7 Ağustos) kızım Meriç'in doğum günü. Bu tatlı cadının hayatımıza girişinin birinci yıl dönümü. Ne iyi ettin de geldin kızım, ne iyi ettin.

Ömrün mutlulukla, huzurla, neşeyle dolu olsun kızım. İyi ki doğdun bir tanem. İyi ki geldin. İyi ki varsın.

Seni çok seven
Baban