31 Ağustos 2012 Cuma

Geldikleri gibi...


Yıl 1918!

Mondros Antlaşması imzalanmış, Türk ordusu lağvedilmişti. Filistin cephesindeki 7. Ordu'nun komutanı da ordusu dağıtıldığı için İstanbul'a dönmek üzere yola çıkmıştı. Komutan, Adana'dan bindiği trenden Haydarpaşa'da inince şu manzarayla karşılaşmıştı: 55 düşman gemisi zafer bayraklarını açarak İstanbul Limanı'na giriyordu. Bu manzara karşısında komutanın ağzından şu kelimeler dökülmüştü: "Geldikleri gibi giderler"!

Mustafa Kemal'in bu sözleri ne kadar ileri görüşlü olduğunun kanıtıydı aslında. Nitekim 4 yıl sonra 30 Ağustos 1922'de düşman toprağımızdan atılmış, geldikleri gibi gitmişlerdi!

Atatürk'ün ileri görüşlülüğüne bir başka kanıt da 'Gençliğe Hitabe'ydi. 1927'de Atatürk, CHP Kurultayı'nda 15-20 Ekim tarihlerinde toplam 36 saat süren Nutuk konuşmasının sonunda gençliğe seslenmiş ve "Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir" demişti.

Bugün iktidara sahip olanlar Suriye sınırındaki toprakları 'mayınları temizeyecekler' bahanesiyle 44 yıllığına İsrail'e vermeye kalktı! Bugün iktidara sahip olanlar adı 'Türk' olan Telekom'u Araplara, Telsim'i İngilizlere sattı! Bugün iktidara sahip olanlar "Memleketin bütün tersanelerine girilmiş" der gibi Kuşadası Limanı'nı İsraillilere, İzmir Limanı'nı Hong Konglulara sattı!

Bugün iktidara sahip olanlar araç muayene işini Almanlara, Başak Sigorta'yı Fransızlara, Adabank'ı Kuveytlilere, Avea'yı Lübnanlılara, Petkim'i Azerilere, Tekel'in içkisini Amerikalılara, Tekel'in sigarasını Amerika ve İngilizlere, Finansbank'ı Yunan'a, Oyakbank'ı Hollandalılara, Denizbank'ı Belçikalılara, Türkiye Finans Bankası'nı Kuveytlilere, TEB'i Fransızlara, Cbank'ı İsraillilere, MNG Bank'ı Yunan'a, Dışbank'ı Hollandalılara, Şekerbank'ı Kazaklara, Yapı Kredi'nin yarısını İtalyanlara, Turkcell'in yarısını Finliler ve Ruslara, Beymen'in yarısını Amerikalılara, Enerjisan'ın yarısını Avusturyalılara, Garanti Bankası'nın yarısını Amerikalılara, Eczacıbaşı İlaç'ı Çeklere, İzocam'ı Fransızlara, Demir Döküm'ü Almanlara, Döktaş'ı Fransızlara, POAŞ'ı Avusturyalılara sattı!

Bugün iktidara sahip olanlar şahsi menfaatlerini es geçmeyip gemicikler, pırlantacıklar, yumurtacıklar aldı!

Fakat Atatürk'ün asıl ileri görüşlülüğünü 30 Ağustos tarihli Sözcü Gazetesi ortaya koydu! Gazetenin kapağının büyük bölümünü kaplayan manşete "Atatürk bugünleri 89 yıl önce görmüştü" başlığı atılmıştı. Haberin metni de aynen şöyleydi:

"Bir gün, Birinci Cihan Harbi'nden sonra Ortadoğu'da kurulan suni devletin halkları ayaklanacaktır...

O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil, emperyalist güçlerin yanında yer alırsa, aynı akıbete kendileri uğrayacaktır...

Ve Kurtuluş Savaşı'nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı, onların da hakkından gelecektir...

(Atatürk'ün 1923 yılında Amerikalı gazeteci Isaac F. Marcosson'la yaptığı röportajdan)"

Metni tekrar okuduğumuzda Atatürk'ün gerçekten bugünleri gördüğünü anlıyoruz. Ortadoğu halkı önce hepimizin özgürlük hareketi zannedip hevesle karşıladığı fakat sonradan gelenin gideni arattığı Arap Baharı sürecine girdi. Tunus'ta gelişmeleri uzaktan izleyen Türkiye, Mısır ve Libya ayaklanmalarında aktif rol üstlendi. Dışişleri Bakanımız isyancıları ziyaret ediyor hatta elden para veriyordu. Görünürde halktan yanaydık. Oysa işin içinde başka hesaplar vardı. Mısır'ın o dönemdeki Devlet Başkanı Mübarek'in adı BOP'un eşbaşkanı adayları arasında geçiyordu. Dolayısıyla Mübarek'in iktidarını kaybetmesi kimin işine yarayacaktı!

Sonunda sıra Suriye'ye gelmişti. Suriye halkı ayaklanırken bir süre önce canciğer kuzu sarması olan iki lider bu kez kanlı bıçaklı olmuştu! Acaba sebep neydi? Esad'ın halkına zulmetmesi miydi? Yoksa bölgenin yeniden dizaynında söz sahibi olma hedefi miydi? Bir başka deyişle 'emperyalist güçlerin yanında mı yer alıyorlardı'!

Ama Atatürk bugünü gördüğü gibi yarını da görmüştü! Bu nedenle "Kurtuluş Savaşı'nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı, onların da hakkından gelecektir" demişti!

Küçücük bir beylikten cihan imparatorluğu yaratan, ordusu, silahı, askeri yokken yurdunu düşmandan kurtaran bu millet küllerinden doğan anka kuşu gibi yeniden ayağa kalkmaya alışıktır!

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Bir Sahtekarlık Dosyası: Twitter'da Takipçi Satın Alanlar ve Toplayanlar-2

Bir önceki yazıda Twitter'da takipçi satın alan veya toplayan sahtekarlardan bahsetmiş, bazı 'ünlü' isimlerin ve siyasetçilerin bu sahtekarlığı yapmaktan çekinmediğini yazmıştım. Yazının sonunda ise "Bu sahtekarlığı yapan öyle isimler var ki ayrı bir yazı konusu olur" demiştim. İşte her biri sizi şaşırtacak o isimler...

Otomatik twit
Önceki yazıyı yazdıktan sonra 80'ler dizisinin 'Gülten'i Ayşe Tolga'nın "Tıklayın 100 takipçi kazanın" diye otomatik twit atması beni hiç şaşırtmadı ( https://twitter.com/AyseTolga/status/236436422423359489 ). Anlaşılan 17 bin takipçi Ayşe Tolga'ya yetmemişti!

Yüzlerce şarkıcı bağlı
Twitter'da takipçi toplayan uygulamalar nedeniyle 1 ayda takip ettiğim 2700 kişiyi silerken karşılaştığım ilginç isimlerden biri de MÜYAP'tı! Yüzlerce şarkıcının bağlı olduğu MÜYAP, Twitter'da para karşılığı takipçi topluyordu!

Efsanenin karısı
Şimdiye kadar yazdığım bir dereceye kadar sıradan sayılabilecek isimler. Şimdi sırada 'bir efsanenin karısı' olmakla ünlenen bir isim var: Yoko Ono! John Lennon'ın karısı olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan Yoko Ono'nun takipçi satın alması aslına bakarsanız beni çok şaşırtmadı.

Sahtekar 'prenses'
Fakat bir sonraki isim son derece şaşırtıcı! Takip ettiğim isimleri silerken karşıma kimileri tarafından 'popun prensesi' olarak tanımlanan bir isim çıktı: Britney Spears! Evet, 90'ların sonu ve 2000'lerin başında ortalığı kasıp kavuran Britney Spears da sahtekarlık yapmakta çekinmemişti!

Tek gerçek fenomen
Bundan sonra yazacağım 3 isim ise beni adeta şoka sokan isimlerdi. Beni en çok şaşırtan üçüncü isim Türkiye'nin tek gerçek fenomeniydi. Sadece tek bir twit atmış olmasına rağmen 2.6 milyon takipçisiyle Türkiye'nin Twitter'da en çok takip edilen ismi Cem Yılmaz da takipçi satın alanlardandı! Daha önce yapılmış bir araştırma Cem Yılmaz dahil pek çok ismin fake hesapları topladığını ortaya çıkarmıştı ( http://t.co/pYiosAiS ). Fakat 'yumurta hesap' denilen aktif olmayan hesapları toplamak başka şey, tamamen aktif olan hesapları satın almak bambaşka bir şey!

Born This Way!
Beni en çok şaşırtan ikinci isim 28.5 milyon takipçisiyle dünyada en çok takip edilen kişi! Evet, Lady Gaga da takipçi satın alan sahtekarlardan! Anlaşılan parayı bol keseden dağıtmış ki en çok takip edilen kişi olmuş!

Sen de mi Mr. President!
Bir önceki yazıda AK Vekil ile AK Başkan'ın takipçi satın aldığından, Twitter'da böyle sahtekarlık yapıyorlarsa ülkeyi yönetirken neler yapabileceklerinden bahsetmiştim. Tüm sözlerimi geri alıyorum! Bu sahtekarlığı yapan öyle bir isim var ki tüm siyasetçileri geride bırakır! ABD Başkanı Barack Obama'nın seçim kampanyasını yürüten ekibi tarafından yönetilen resmi Twitter hesabı da takipçi satın alanlardan! Seçim öncesi yapılan sahtekarlıklar seçimden sonra bize nasıl geri döner işte orasını bilemiyorum! Ama takipçi satın alanlar arasında beni en çok şaşırtan isim Obama oldu.

17 Ağustos 2012 Cuma

Bir Sahtekarlık Dosyası: Twitter'da Takipçi Satın Alanlar ve Toplayanlar

Twitter'da hiçbir şey yazmadığı halde binlerce takipçisi olan pek çok hesap karşınıza çıkmıştır. Ben şahsen 93 twitle 17 bin takipçisi olanı bile gördüm. Sanırsın abla twitlerinde nokta atışıyla hedef kitleye ulaşmış. Herkes biliyor ki bu kişiler para karşılığında takipçi satın alıyor. Hatta Twitter'daki pek çok fenomenin başlangıçta bu yöntemi kullandığı biliniyor.

Şifre değiştirmek işe yaramıyor
Ben de Twitter hesabımda yanlış bir uygulamayı kullandığım için bir dönem kendi isteğim dışında bu kişileri takip etmeye başlamıştım. Sürekli şifre değiştirmem işe yaramayınca da bu isimleri deşifre etmeye karar vermiştim.

Sahtekar AK Vekil
Deşifre ettiğim isimler arasında ilginç isimler de vardı. Mesela AKP İzmir Milletvekili Aydın Şengül ( @aydinsengul35 ) para vererek takipçi satın alma sahtekarlığından çekinmemişti. Buna rağmen vekilimizin sadece 3200 takipçisinin olması 'halkın gerçeği gördüğünün' kanıtı!


'Ünlü' oyuncu
Deşifre ettiğim başka bir isim ise 'ünlü' bir oyuncuydu! 'Pars Kiraz Operasyonu' filmindeki tecavüz sahnesiyle 'ünlenen' Duygu Şen ( @duyguen ) tıkır tıkır para ödeyerek takipçi satın alan bir başka isimdi. Buna rağmen 'ünlü' oyuncunun 1100 takipçide kalması da tirajikomik bir durum!

Bir takip 30 takipçi getirdi
Kendi Twitter hesabımdan ( @nickimyokbenim ) her içimden geçeni yazamadığım için 2-3 ay önce çakma bir hesap daha açmıştım. 20 takipçime rahat rahat içimi dökerek twit atıyordum. 16 Temmuz'da Twitter'daki #takipedenitakipederim hesaplarından biri beni takip etmeye başladı. Ne olacağını merak ettiğim için ben de o hesabı takip ettim. Kısa süre sonra başka bir takipçi geldi. Onu da takip edince bir tanesi daha geldi. Günün sonunda takipçi sayım 20'den 50'ye çıkmıştı.

Otomatik uygulamalar
O gün bir deney yapmaya karar verdim. 1 ay boyunca bu yöntemi uygulayıp takipçi toplamaya başlayacaktım. Böylece Twitter sahtekarlarının neler yaptıklarını da gözlemiş olacaktım. İlk birkaç gün sadece #takipedenitakipederim diyenleri takip ettim. Ama takipçi sayım sadece 300 civarlarına çıkmıştı. Ardından otomatik takipçi artıran uygulamaları keşfettim. Bu uygulamalar size takipçi kazandırıyor, karşılığında da size başka hesapları takip ettiriyordu. Uygulamalar size günde 50-100 takipçi getirdiğini öne sürüyordu. Fakat gerçekte bu sayı 20-30'da kalıyordu.

Bu kez de AK Başkan
Bu uygulamaları kullanırken de ilginç isimlere denk geldim. Mesela Bilecik'in AKP'li Belediye Başkanı Selim Yağcı ( @selim_yagci ) da takipçi artırma uygulamalarını kullanan isimlerden biriydi. AK Vekilimiz Aydın Şengül vekil maaşı sayesinde takipçi satın alırken AK Başkanımız Selim Yağcı (maaşı yetmediğinden olacak) bedava uygulamaları kullanmayı tercih etmişti. Bu durumu da orijinal hesabımdan açıkladım. AK Başkanımız ise kendisini deşifre etmemin ardından hesabını korumalı hale getirdi! Bir belediye başkanının halka açık olması gerekirken internet üzerinde kimden neyi sakladığı inanın merak uyandırıyor! Üstelik ben durumu fark ettiğim zaman 3 bin civarında olan takipçi sayısı 1100'e düşmüş.

En çok kullananlar
Ayrıca pek çok futbol takımının taraftar hesapları ile bazı üniversitelerin Twitter hesaplarının da aynı uygulamaları kullandığını gördüm! Bahsetmeden geçmek olmaz; bu uygulamaları en çok kullanalar ise kendilerine Directioner (One Direction fanları) ile Belieber (Justin Bieber fanları) adını veren 12-17 yaş arası çocukluktan çıkamamış gençlerdi.

5 günde 500 kayıp
1 ay boyunca azimle her gün bu uygulamaları kullanarak takipçi artırmaya çalıştım. Sadece kızımın doğumu nedeniyle 5 gün Twitter ile ilgilenmedim. Bu sürede 500 takipçim takibi bıraktı (orijinal hesabımı sadece 450 kişinin takip ettiği düşünülürse sayının büyüklüğü ortaya çıkar). 16 Ağustos'ta 1 ayın sonunda takipçi sayım 2446 iken takip ettiklerim 2746'ya ulaşmıştı. Görünüşte attığım 500 twitle bu sayıya ulaşmıştım. Ama aslında bu takipçiler sahtekarlık yaparak elde edilmiş isimlerdi! Yine de 93 twitle 17 bin takipçiyi bulan ablanın başarısını yakalayamamıştım!

 Elime ne geçti?
"Bu deneyden eline ne geçti?" derseniz AK Başkan ile dalga geçme fırsatı benim için yeterince doyurucu bir yanıt olacaktır. Daha nicelerini yakalamak isterdim ama ya denk gelmediler ya da söz konusu AK Başkan kadar 'uyanık' değiller! :))

Araştırmacı gazetecilik
Ayrıca araştırmacı gazetecilik yaparak elde ettiğim verilerle yazdığım bu yazı da elime geçen bir başka artı nokta oldu.

Edit 1: Bu yazıyı yazdıktan sonra uygulama programlarının benim adıma takibe başladığı 2700 kişiyi tek tek silmeye başladım. Bu sırada uygulama programlarını kullanan ve daha önce gözümden kaçmış öyle isimlere rastladım ki inanamazsınız. Şimdilik bulardan sadece bazılarını yazacağım. O hesaplardan biri Gazi Üniversitesi! Bir üniversitenin takipçi peşinde koşması komik! Bir diğer isim ise 'bio'sunda 'Mustafa Sandal resmi hesabı' yazan bir site! Tabii ne kadar resmi onu tam olarak bilemiyorum. BBC Türkçe ve EuroSport da uygulamalarla takipçi peşinde koşan hesaplar! Artık şahsen bu hesaplardan gelecek haberlerin hiçbirine güvenmeyeceğim! Bir başka isim ise Sibel Can olduğunu öne süren çakma bir hesap. Arkadaş inandırıcı olabilmek için 'bio' kısmına Sibel Can'ın resmi internet sitesinin linkini koymuş!

Geri kalan isimler ise dudak uçuklatacak cinsten. Onları bu yazıda kullanmak ziyan etmek olur. Onlar için başlı başına bir yazı yazacağım. Çok yakında! ;) :))

Edit 2: Sanki ben bu yazıyı yazmamışım gibi orijinal hesabım takipçi satın alan bir başka sahtekarı benim bilgim dışında takip etmeye başlamış. Kendini 'söz yazarı olarak tanıtan Çağrı Aktaş ( ) adlı arkadaş da takipçi satın alan sahtekarlardan!

10 Ağustos 2012 Cuma

Bir Babanın Hikayesi

Bu satırları taze bir baba olarak yazıyorum. Doğal olarak bloğun ilk yazısını da henüz 3 günlük olan kızım hakkında yazacağım. Anneler hakkına birçok site, blog hatta televizyon programı var ama babaların hikayesine hiç rastlamadım bugüne kadar. İşte bir erkeğin baba olma yolculuğu...


Her şey aslında haftalık iznimi alamamla başladı. Normal şartlarda salı günü yapmam gereken haftalık iznim, patronun "Zaten adam eksik, sen niye izin yapıyorsun?" deme riski nedeniyle pazartesi gecesi iptal edilmişti. İşte bu nedenle eve gittiğimde 9 aylık hamile eşime "Ya bu gece ya da yarın sabah doğur da işe gitmeyeyim" dedim. Nereden bileyim eşimin sözümü dinleyeceğini!

Ertesi sabah rutin kontrol için kadın doğum uzmanına gittik. Doktorumuz kontrolunü yaparken eşime dönüp "Senin sancın var" dedi. Yani anlayacağınız doğum başlamıştı ama eşimin haberi yoktu. Eşimi hemen doğumhaneye aldılar.

Her durum için önceden hazırlıkı olan eşim doğum için 2 bavul doldurup acil durumda bazı eşyaları nerede bulacağımı bana sıkı sıkı tembihlemişti. Fakat biz kontroldeyken doğum başladığı için hazırlıksız yakalanmıştık. Eşim doğumhanedeyken ben eve koşturup doğum çantalarını alarak hastaneye döndüm. Doğumhaneye girdiğimde daha 1 saat önce doğumun başladığından haberi olmayan eşimi sancılar içinde kıvranırken gördüm.

(Bu arada bizi hiç tanımamasına ve hiçbir zorunluluğu olmamasına rağmen eşim için sürekli dua eden, hatta eşim tam içmek üzereyken elindeki su şişesini kapıp okuyup üfledikten sonra geri veren Fatma Ebe'ye çok teşekkür ederim.)

Eşim doğumhanede yatarken kontroliçin gelen bir hemşire yanıma yaklaşıp eşimin karnını göstererek "Kimin?" diye sordu. Ben de gururla "Benim" yanıtını verdim. Önce suratıma aptal aptal bakan hemşire "Ben doktoru sormuştum" deyince aptal aptal bakma sırası bana geçmişti.

Kısa süre sonra sancılar sıklaşınca eşimi doğumhaneye aldılar. Tabii 'Kanbersiz düğün olmaz -' misali ben de içeri girdim. Karımın elini tutarken hem doktorumuz hem de ebe beni kibarca dışarı göndermek istediler. Fakat ben de 'sağır taktiği' uyguladım. Onların "Dışarı" sözlerini duymuyormuşum gibi davrandım. Fatma Ebe baktı ki çıkmıyorum "Bari diğer tarafa geç de ayağımızın altından çekil" diyerek beni 'kibarca' kenara attı.

Tabii ben doktor ve ebe ile köşe kapmaca oynarken eşim kıvranmaya başlamıştı. Fırlama olacağı şimdiden ortaya çıkan kızım biz kontrole geldikten 2.5 saat sonra "Artık dünyaya gelmek istiyorum" diyerek hareketlenmişti. Az önce de belirttiğim gibi kızım fırlamalığını gösterdi ve eşimin üçüncü çığlığıyla birlikte saat 13:10'da "Ben de buradayım" diyerek aramıza katıldı.

Gözlerimin önünde bir mucize gerçekleşmişti. Bir bebeğin, kendi bebeğimin dünyaya gelişine şahit olmuştum. Kızımı temizlenmesi için doğumhaneden çıkarırlarken doktor bana da "E hadi sen de çık artık" dedi. Bu kes sözünü dinleyip tıpış tıpış dışarı çıktım.

Bir süre önce "Kimin?" sorusu üzerine karşılıklı aptallaştığımız hemşire bu kez kızımı bana uzattı. O küçük mucizeyi kucağıma aldığımda ayaklarım yerden kesilmişti adeta. Ardından hemşire temizlemek için kızımı götürdü. Giderken benden kızımın kıyafetlerini getirmemi istedi. Ben telaş içinde bavuldan bir şeyler kaparak hemşireye götürdüm. Hemşire elimdekilere bakarak "Bunları mı getirdin?" diye sordu. Bunun üzerine ben de elime baktım.Telaştan sadece zıbın ve eldiven almıştım. "Durun ben takımın kalanlarını da getireyim" diye geri dönerken hemşirenin içinden "Şapşal" dediğnden neredeyse emindim.

Sonunda kızım yıkanmış ve giydirilmiş olarak odamıza getirildi.. Doğumundan 20 dakika sonra bu fotoğrafı çekip internete koydum.


Ve kızım Meriç doğumundan 20 dakika sonra internet şöhreti haline geldi. Fotoğrafı koyduktan sonra tebrik üstüne tebrik alırken ağzım kulaklarımı çoktan geçmişti.

İşte benim babalık yolculuğum böyle başladı. Darısı tüm baba adaylarının başına...